sindirella-kompleksi nedir
sindirella-kompleksi

Sindirella Kompleksi (Sendromu) Nedir?

Sindirella (Külkedisi), hemen hemen hepimizin çocukluğumuzdan hatırladığı, belki aklımıza gelen ilk masallardandır. Belki çok severek dinliyorduk, bayılarak tekrar tekrar okuyorduk. Belki de bazılarımız daha o yaşlarda hikayeye farklı bir son yazmıştı.

Nasıldı Sindirella’nın hikayesi?

“Güzeller güzeli Sindirella’mız” çok mutlu bir hayat sürerken babasının kötü kalpli karakterimizle evlenmesiyle hayatı tamamen değişir. Kötü kalpli üvey anne ve kızları Sindirella’nın varlığına tahammül edemezler ve ona hayatı dar ederler. Sonra hikayeye “yakışıklı prensimiz” dahil olur, Sindirella’yı bu hayattan kurtarır. Dilllere destan bir düğünle evlenirler ve sonsuza dek mutlu yaşarlar”.

Yani “yakışıklı prensimiz” “güzeller güzeli Sindirella’mızın” kurtarıcısı olmuştur.

Bu masal, bir zamanlar belki çoğu çocuk için bir mutluluk imgesiydi. Şimdi o çocuklar bugünün yetişkinleri olarak rol modelleri Sindirella ve hikayesini sorguluyorlar, eleştiriyorlar.

Peki ya prens olmasaydı, Sindirella o hayatı sürdürmeye devam eder miydi?

Psikoterapist ve yazar Colette Dowling, 1981 yılında kendi deneyimlerinden yola çıkarak bir kitap yazıyor: “Sindirella Kompleksi: Kadınların Gizli Bağımsızlık Korkusu”.

Önce, oldukça samimi bir şekilde kendi deneyimini aktarıyor: Eşinden boşandıktan uzun bir süre sonra biriyle tanışıyor ve birlikte yaşamaya başlıyorlar. Yavaş yavaş çoğunlukla ev işleriyle ilgilenmeye başlıyor, bir süre sonra yazmayı ve para kazanmayı tamamen bırakıyor. “Kendi bağımlılığımla yüzleşmek zorunda kaldım ve kendim için sorumluluk almak istemediğimi keşfettim” diyor. Bu yaşam biçimi ilk zamanlarda hoşuna giderken bir gün erkek arkadaşının kendisine bağımlı hale geldiğini söylemesi ve bununla ilgili kendi içinde yaşadığı çatışmayı farketmesiyle durumu sorgulamaya başlıyor. Diğer kadınlarının bunu nasıl deneyimlediklerini merak ediyor. Psikologlarla ve sosyologlarla görüşüyor. Sonunda, kadınların yaşadığı bu bağımlılığı “Sindirella Kompleksi” ile açıklıyor:

“Kadınlar, aynı Sindirella gibi, hayatlarını dışarıdan bir şeylerin ya da birilerinin değiştirmesini bekliyorlar.”

Dowling’e göre bağımsızlık korkusu ve kurtarılma beklentisi kadınların içine çok küçük yaşlarda işlemeye başlıyor. “Çocukluğumuzda çok kırılgan ve korunmaya muhtaç bireyler olduğumuza inandırıldık” diyor.

Bu duyguyu her kadın hissedebilir; elbise alırken eşinden izin almak zorunda hisseden bir “ev hanımı” da eşi şehir dışındayken gece uyuyamayan kendi gelirini kazanan yüksek gelirli bir kadın da bunu yaşayabilir diyor.

Ebeveynlerle ilgili yapılan bir deneyi anlatıyor. Ebeveynler ağlayan bir bebeğin kız olduğunu düşündüklerinde bunu korku, erkek olduğunu düşündüklerinde öfke ifadesi olarak algılıyorlar. Başka bir çalışma, bebeklerin ilk adımları ve ebeveynlerin tepkilerini ölçüyor. Genellikle ebeveynlerin yüz ifadeleri bebek erkekse mutlu, kızsa endişeli bir hal alıyor. Ayrıca, kız çocukları çoğunlukla 12-13 yaşlarından önce belirli davranış kalıplarına uyma konusunda kendilerini çok daha az baskı altında hissediyorlar. Ergenliklerinden itibaren ise kendilerini toplumun beklediği şekilde davranmaya yönlendiriyorlar.

Dowling, “Sindirella Kompleksi”nin üstesinden gelmek için kadınların kendi psikolojik benliklerini, çocukluklarını, ebeveynlerinin gerçekliklerini incelemelerini söylüyor. Ortada hatalı bir sistem varsa bunu dönüştürmek için çabalamak zorunda olduklarını düşünüyor.

Colette Dowling, bu kitabı 1981 yılında yazdı ama bugün hala birçok başarılı ve yetenekli kadın benzer çatışmayı kendi içlerinde yaşamaya devam ediyor. Belki birçoğu bunu yaşadığının, birçoğu da kendi içindeki yeteneğin farkında değil. Kitaptaki başka kadınların deneyimlerinde de olduğu gibi duygusal ilişkilerini kariyerlerine tercih etmiş birçok kadın var.

Evet ama şunu atlamamalıyız; Dowling’in de dikkat çektiği üzere, bir yandan kariyeri bir yandan evdeki sorumluluklarıyla kendini sıkışmış ve yorulmuş hisseden kadınlar için küçüklüğünden beri içine işlemiş bu kalıpların yüzeye çıkması aslında olağan bir durum.

Kadınların bu sıkışmışlığı yaşamamaları için lütfen ebeveynler olarak çocuklarımızı yetiştirirken içlerine kız çocuğunun ve erkek çocuğunun eşit olduğunu işleyelim, onlara eşit davranalım.

Görüyoruz ki bütün davranış eğilimleri, bilinçsiz ve istemsizce yapılsa da günün sonunda nesilden nesile aktarılan bir hal alabiliyor.

Okuduğunuz için teşekkürler,

Sevgiler

* Sindirella Kompleksi yerine Külkedisi Sendromu da denilmektedir.

KAYNAK:

Dowling, Colette; The Cinderella Complex: Women’s Hidden Fear of Independence, Summit Books, 1981.

Kitabın Türkçe çevirisini “Sindrella Kompleksi: Çağdaş Kadında Bağımsızlık Korkusu” olarak bulabilirsiniz.